Yedinci gün…

Yedinci  gün…

Bizleri tekrar buluşturan ömrün sahibine sonsuz şükürlerimi sunarak hepinizi saygı, sevgi muhabbetle selamlıyorum; sağlıklı huzurlu ve bereketli bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum, Yüce Allahtan… Bu hafta da çok ama çok süzdüm gündemi, iyi güzel ve huzur verici bir sayı çıkarabilmek ve köşe yazımı yazabilmek için. Maalesef yine olmadı, çünkü yaşanan gerçekleri görmezden gelemezdim. …Belediyeler hizmetin merkezidir, çalışanları ise hizmet erleridir, eksik olmasınlar, hep sağlık afiyette kalsınlar inşallah diye duada bulunuyorum ama dualarımın nafile olduğunun da farkındayım. Temmuz ayında sözleşmeleri biten belediye çalışanlarının iki aydır dördüncü kez görüşmeleri sonuç vermemiş. Evet, acı ama durum bu.! Teklif edilen rakamın, günümüz şartlarında yaşamak için, makul ve uygun bir rakam olduğuna vicdanınız rıza gösteriyor mu.? Diye soruyorum ilgililere.! İşçi haklarına manevi değerlerimizin ne kadar önem verdiği malumunuz, konuşurken dilinizden bal akar ya.? İcraata gelince bal neden zehre dönüşüyor acaba.? Nerede olursak olalım, vicdanı ve merhameti elden bırakmayalım. Alırken ve satarken birazcık dikkatli olursak, işçi maaşlarını düşünmeyiz emin olun. Zamanın birinde bu belediye Türkiye’nin “0” borçlu, mülk zengini hatta ve hatta bağlı bulunduğu bakanlığa borç vermeyi teklif eden belediyesi değil miydi.? Peki, şimdi düştüğümüz durum bu mu olmalıydı.? Demek ki neymiş efendim; kontrolsüz güç, güç değilmiş. Rehavet dibi görünmez kuyuya giden yol imiş. Rabbim sonumuzu hayreylesin inşallah… …Değerli kardeşlerim, kafama takılıp duran bir soru var, size de sormak istiyorum. Biz seçim yöntemi ile belirlediğimiz yöneticileri.! Oturdukları makamlarında, makamlarının gücünü de babasının işyerini idare ediyormuş gibi kullanmalarına ben bir anlam veremiyorum.! Siz verebiliyor musunuz.? Ben seçildim, gelin bakalım oğul uşak, kız gelin, emmioğlu, dayıoğlu diyenleri nasıl bir yere oturtmalıyız, kafamız da ve vicdanımızda.!! Söyler misiniz.? Allah aşkına.!! Diliniz söyleyecek söz bulamadıysa.? İradeniz zamanı geldiğinde gerekeni yapsın o zaman, yapmazsa da hiç aç izlenip sağda solda boş muhabbet etmeyin. Geçmişini unutan, geleceğine yön veremez, unutmak kişinin kendine verdiği en büyük cezadır, dikkat… Şanlı ecdadım, cennet mekan Sultan Alparslan, Bizans kralına adil ol olmazsan günün en uzun vakti Anadolu’ya geleceğim dediğinde, kral alay edercesine neyine güveniyorsun diye alay etmişti dedem Alparslan’la. Çelik yürekli dedem bu gün üzerinde yaşadığımız dünyanın en güzel coğrafyasını bize hediye etti ve dedi ki; “Size öyle bir Vatan aldım ki; ebediyen sizin olacaktır” dedi son sözü söyledi. 26 Ağustos 1071. Rehavet ve şöhretin sona getirdiği gün Gazi Mustafa Kemal Paşa dedem çıktı, “Anadolu Türk yurdudur ve de hep Türk yurdu olarak ta kalacaktır. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz” dedi, bu günleri bize lütfetti. 26 Ağustos 1922. Bu Vatan üzerinde emeği olan, tüm ecdatlarıma sonsuz saygı şükran ve dualarımla, mekanları cennet. Makamları yüce olsun inşallah. Yazıma kendime ait günümüze binaen yazmış olduğum şiirimde birkaç satırla son veriyorum. Zafer Bayramınız kutlu olsun, Vatan daim var olsun, her şeyimiz en güzel emanet sahibi Allah c.c emanet olsun… “Yiğit Ata; geldik dedi.! Yiğit Torun gitmiyoruz.! At sırtından inmedi, atı ise sahiplendi.! Al kanla yunmuş Vatana can kurban.! Fıtratın değiştiğini sananlara, dile gelir ezan.! Bozkurtlarım var benim, bu kan, O kan.! Atsa da at üstünden, satsa da gizliden, zamanı gelince can kurban.! ADI VATAN…”