AHMET DAVUTOĞLU'DAN 100. YIL AÇIKLAMASI

 

Hepinizi sevgi, saygı ve hürmetle selamlıyorum. Sadece bizim için değil bütün mazlum milletler için de istiklal müjdesi olan Büyük Taarruz Zaferimizi kutlar, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal komutanlarını ve şehitlerimizi rahmetle anarım.

Seçimlerden bu yana bugün gün 95 gün geçti. Birkaç gün sonra bütün iktidarlar için bir sınama ölçüsü olan ilk 100 günü tamamlamış olacağız.

Bu 100 günün iktidar karnesiyle ilgili başta iktidara destek vermiş olan kardeşlerim olmak üzere sizlerle bir hasbihal gerçekleştirmek istiyorum.

Seçimlerin ardından iktidar sahipleri, beklendiği üzere, 2018’den bu yana ürettikleri bataktan çıkmak adına, bazı kadroları yenilediler.

Peki bu durum ülke adına ne ifade etti?

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, bütün rezervlerimize rağmen bu kadrolara desteğimizi açıklamaktan geri durmadık ve ilk günden itibaren yapıcı bir muhalefet ortaya koyacağımızı ilan ettik.

Yeter ki, kendi yarattıkları irrasyonel sarmaldan çıkış için bu kadroları bağımsız kılsınlar. Kurumların şeffaflığını artırsınlar.

Öngörülebilirlik zeminini güçlendirsinler.

Hiç olmazsa ilk adım olarak bunların yapılması, ülkeye güvenin tesisi için umut aşılayıcı bir süreci başlatabilirdi. Lakin maalesef, milletimiz adına umutla bakmak istediğimiz ettiğimiz dağlara yine karlar yağdı.

Neydi Sn. Mehmet Şimşek’in altını çizdiği hususlar?

Rasyonellik, Şeffaflık ve Uluslararası normlara uygunluk idi değil mi!

Peki 100 günlük bu süreçte bu iddiaların altını dolduracak ne yapıldı, bir bakalım.

Öncelikle Kur Korumalı Mevduattan çıkış çabalarını olumlu bulduğumu ifade etmeliyim. Her ne kadar bu meselede şeffaflık sorunu devam etse, “Kime ne verildi, ne kadar verildi” sorularının cevabını alamadıysak da, bu faiz ve rant sisteminden bir şekilde çıkma çabası olumlu.

Lakin “Şeffaflık adına ne yapıldı?” diye sorulduğunda, cevabının koca bir “hiç” olduğu ortada. Oysa yeni dönemin ilk cümlelerindeki sözlerden biri buydu. Tıpkı Damat Bakan ve Sn.Nebati dönemlerinde olduğu gibi dövizi baskılamak için,  arka kapıdan en az 4 milyar dolarlık bir döviz satışı gerçekleşti.

Her gece bir vergi çıkarmanın dışında, öngörülebilirlik adına yaptıklarının ne olduğunu ise bir türlü anlayamadık.

Uluslararası normlara uygunluk meselesinde ise, “gri liste” utancından ülkeyi çıkarma gayretinin dışında atılan bir adıma şahit olamadık.

Hala düzgün çalışan bir döviz piyasamız ve tahsilat politikamız maalesef yok! Halkın sırtına bindirilen dolaylı vergilerle bütçe açığı kapatmak; herkesi asgari ücretli haline getirmek ve hepsiyle birlikte, emeğin değersizleşmesini üreten bu sistemden çıkışla alakalı hiçbir umut ışığı üretemediler.

İlk geldiklerindeki heyecan dalgası, yerini bu kadroların İMF Kayyımı olup olmadıkları sorularına bıraktı. Daha şimdiden, açıklanacak OVP’nin ekonomi çevrelerinde hiçbir beklenti oluşturmadığını görmek ne demek istediğimize daha bir açıklık kazandırır.

Aziz milletim;

Sn. Cumhurbaşkanı ve arkadaşları 2 yıl önce “Nas” diyerek, “Çin modeli” diyerek yeni bir ekonomik modele geçildiğini ilan ettiler.

O model 4 ayda çökünce, ömrünü uzatmak için Kur Korumalı Mevduat diye bir şey icat ettiler.

Hani şu aslı 70’li yıllara dayanan ve Özal’ın ve rahmetli Adnan Kahveci’nin gelecek nesillere, zinhar bu ülkeye tekrarını yaşatmamalarını vasiyet ettikleri sistem.

Her fırsatta “nas var” diyerek sizlerin dini hassasiyetlerine seslenen bu iktidar, 700 Milyar TL' den fazla kamu kaynağını toplumun en zenginlerine aktardılar.

O günden bu yana dolar 4 katına çıktı. Konut ve kira fiyatları ise tam 6 katına çıktı.
Son alınan kararla da MB faizi 2 yıl öncesinin 6 puan, kredi faizleri ise 15 puan üstüne çıktı. Milletimizi dünyanın en yüksek 5.enflasyonuna mahkum edilirken; Enflasyon 3 katına çıktı ve gelir dağılımı daha da bozuldu. Milyonlarca vatandaşımız ciddi bir barınma kriziyle başbaşa kaldı. Ev sahipleriyle kiracılar birbirine girdi. Milletimiz ciddi bir suç ve yozlaşma iklimine maruz kaldı.

İktidarın çözüm diye ortaya attıkları ise suç dosyalarını kabartmaktan başka bir işe yaramadı. Millet çözüm olarak köyüne, kasabasına geri dönmeye çalışıyor; onda bile ciddi maliyetler ve riskler oluştu. Bu iktidar ise maalesef bütün bu tabloyu dış güçlere, dünya şartlarına bağlamaktan geri durmadı.

Peki bu günlere nasıl geldik? Yapmayacağımız şeylerin sözlerini nasıl verdik? Kendi günahlarımızı neden başka yerlere havale ettik? Gelin esas bunun muhasebesini yapalım.

Madem iktidar sahipleri nassa atıf yapıyor, hodri meydan. İslam ahlakının temelini teşkil eden adalet, emanet, ehliyet, liyakat, kul hakkı, gibi pek çok ilkesel meselede kendi ellerinizle neler yaptınız, hangi büyük cürümlere imza attınız onu bir irdeleyelim!

Ben sizlere görüşlerimi anlatacağım, dileyen öğüt alır. Varsa yanlışlarımız, sizler de bizleri uyarın. Ama bu meseleleri açık yüreklilikle tartışmaktan kaçınmayalım.  Bırakın yılları, ayları geçen her gün her saat içinde bulunduğumuz kısır döngüyü daha da derinleştiriyor. Unutmayalım ki; insanın dostlarına yapacağı en büyük iyilik, iyi günde de, kötü günde de uyarmaktan vazgeçmemektir!

Ne diyordu adaletin timsali Hz.Ömer hatırlıyor musunuz?

Diyordu ki o mübarek insan: “Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur; uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur”. Gelin şiarımız bu olsun.

Unutmayalım ki cehalet, sadece bilgisizlik değildir. Hırs, tamahkarlık, güce tapınç onun kardeşleridir.

Hiç kimse “ben halihazırda varolanı daha beter hale getireceğim, milletin çanına ot tıkayacağım” diye yola çıkmaz.

Hatırlarsanız bizler de öyle yaptık. Bu ülkenin en dezavantajlı kesimlerinin kimliksel talepleri başta olmak üzere, ülkeyi hukuki, siyasi ve iktisadi bağlamda mamur hale getirmek için canımızı dişimize, gecemizi gündüzümüze kattık. Yıllarımız böyle geçti.  Sizler de bize destek verdiniz.

Peki ne oldu da bugünlere geldik? Hepinizin aklındaki soru da bu değil mi? “Ne oldu? Nasıl oldu? Niçin oldu?” soruları değil mi akıllarınızı ve nefislerinizi kasıp kavuran?

Şu kadarını söyleyeyim ki bu konular dinimizin emirlerinin de kökeninde olan konulardır. İnsan nasıl doğru, dürüst, namuslu, şerefli olduğunda bu durum bütün çevresine olumlu etki ederse, bir sistem de ahlaki zemin üzerine inşa edilirse bütün bir ülkeye, hatta insanlığa faydalı bir vasat oluşmuş olur.

Peki 2016’dan bu yana bizim bu yürüyüşümüzün engellenmesinin ülkeye bedelleri ne oldu?

Biz geçmişten bu yana, yani AK Parti öncesinde de yaşanan yozlaşmaların engellenemediği bu sistemi kökten değiştirme amacı taşımaktaydık.

O günlerde halkımızın teveccühünü almış, bir seçim kazanmıştık; elimiz güçlenmişti ve tarihi bir fırsatı yakalamıştık.