Helal olsun…
Defalarca dinlediğim bir hikâye ile yazıma başlayacağım. Geçmiş zamanda baba oğul inşaat ustaları varmış. Civarın ağasının malikânesine veya çiftliğine her sene gider, yıkılan yerleri onarır, emeklerinin o gün ki karşılığını alır ve o yıl kışa girerlermiş. Senenin birinde baba hastalanır ve o yıl ustanın oğlu yanına iki amele alır gider malikâneye. Yıkılmış ve yıkılacak olan bütün yerleri baştan sona onarır, kışı geçirmek için eve döner. Baş usta olan baba, oğluna sorar, ‘ne yaptınız oğul ağanın işlerini’ der.? Oğul cevabı, ‘yıkılan yerleri yaptım, aşağıdan yukarıya her yeri onardım, bütün işleri bitirdim’ der. Baba, ‘tüh ya oğlum, keşke yapmasaydın, desene seneye aç kaldık’… Eveeeet; bu kıssadan ne hisse alacağız.! İsterseniz gelin günümüze ve yaşadıklarımıza bir uyarlayalım mı.? Defalarca değişen kaldırım taşlarından başlayıp, yeniden düzenleme ile yasalaşan ev sahibi kiracı ilişkileri ve döviz cinsinden geçiş garantili yollar vs. vs. İnşaat sektörüne ve hizmet sektörüne yatırım yapılırsa, yaşadığımız ortada. Kaçınılmaz sonuç işte bu! Aleni ve gözler önünde. Sürekli üretimin olmadığı hiçbir yatırım, asla yatırım olamaz! On beş-Yirmi yıl önce kız istemede ve alışverişlerde tanıdık esnaf kefil istenirken; şimdi ise devlet memuru mu? Veya memur kefil getirebilir misin? Diye sorulması, içinde bulunduğumuz zamanın vahametini ne de güzel anlatıyor, değil mi? Sizlere birkaç soru sorup empati yapmanızı rica edeceğim. Siz bir milyon verip aldığınız evi kaç liraya kiraya verirsiniz? Aldığınız kira mülkünüzün hakkı mı? Kiracı evden çıktığında yapacağınız masrafı kestirebiliyor musunuz? Madalyonun ikinci yüzüne gelince! Asgari ücretle çalışan bir kişi, yaşam koşullarını da göz önünde tutarak, maksimum kaç lira kira verebilir? Benim size sorduğum bu sorulara verebileceğim cevap, şu vecize ile olur.! “Aşağıya tükürsen sakal, yukarıya tükürsen bıyık…” Sistemin nahoşluğu kişileri karşı karşıya getirmiyor mu? Toplum fünyesi çekilmiş bomba gibi adeta, Huzur şehri Konya’mızda bile huzur kaldı mı? Kısaca: Ben bilemedim, bilene helal olsun… Ya hu Allah aşkına; vatandaş arasında döviz cinsinden kiralamalara kısıtlama ve yaptırım getirilirken.! Bu kısıtlama ve yaptırımı yasalaştıranlar acaba; devletimizin döviz cinsinden borçlanmasına neden bir formül geliştirmiyor? Devletin borçlanması, milletinin sorumluğunda değil mi? Tribünlere oynamak yerine, mevkiimizde sorumluluğumuzu ifa etsek daha güzel olmaz mı? A.V.M.’ler yapacağımıza, gökdelenler dikeceğimize, park-bahçe, kıraathaneler yapacağımıza, enerjimizi ve imkânlarımızı üretime ve eğitime versek bu halde olur muyduk? Kanaatimce olmazdık…Hülasa; baş usta olan baba gibi: Her işi yarım yapıp, tekrar iş bulmak için kafa yormaktansa! Oğul gibi köklü çözüm bulup, geleceğin programını yapmak için bir kış beyin terletmeliyiz… Üst düzey bir devlet yöneticimizin içimi sızlatan şu sözüne: “Türk Lirasının döviz karşısında ki değer kaybı sevindiricidir, ihracatı körükler…” Cevabım: Haram olan israftan uzak durup, üretmeliyiz-üretmeliyiz-üretmeliyiz.!! BASİRETLİ, DİRAYETLİ, ADALETLİ olana HELAL OLSUN diyor, hepinizi ALLAH’a emanet ediyorum. Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla…